25.10.2019

BU AY Kİ KİTABIMIZ : Hrıstiyanlıkta Reform

HRISTİYANLIKTA REFORM Ali Erbaş

Avrupa’da ortaya çıkan kapitalizm, rasyonalizm, özgürlük, insan hakları vs. birçok gelişmenin temelinde Protestan anlayışın büyük rolü olduğu ileri sürülmüştür. Bu gelişmelerin ardından Batı dünyası ekonomik açıdan da hızla ilerleme sürecine girmiştir. 19. yüzyılın başlarında Osmanlı öncülüğünde İslam dünyası da bundan etkilenmiş, Batı’nın hızla ilerlemesi karşısında kendi durumunu gözden geçirmeye karar vermiştir. Bunun üzerine ….. reform hareketleri, ıslahat hareketleri ve Meşrutiyet ve Cumhuriyet idareleri gibi değişimlerle devam etmiştir. Bütün bu dönemler içerisinde İslam dünyasında geri kalmışlığın sebebini arayan ya da Batı’nın yakaladığı her alandaki ilerlemenin İslam toplumlarında niçin başarılamadığını sorgulayan birçok aydın yetişmiştir. Ancak bu aydınlar genel olarak Batı’da ulaşılan ilerlemenin mayasında şu veya bu şekilde Martin Luther’in başlattığı Reform hareketinin büyük etkisinin olduğunu kabul etmişler ve aynı örneğin İslam dünyasına taşınıp taşınamayacağı noktasında tartışmalara girmişlerdir. (s.11)

Amacımız, tarihinde büyük bölünmelere sahne olan Hrıstiyanlığın niçin bunları yaşadığına, bölünme sonrası hangi olaylarla karşı karşıya kaldığına, Batı’da ve Doğu’da ne gibi gelişmelerin ortaya çıkmasına sebep olduğuna ışık tutmaktır. Tarih bu tür ibretlik sahnelerle doludur. İbret alınmadığı takdirde hep tekerrür etmeye devam edecektir. (s.12)

Özetle Katolik kilisesinin bozulması ve din adamlarının kilise imkanlarını kendi çıkarları için kullanmaları ve halka ekonomik yönden sömürmeleri, endülüjans sorunu, matbaanın yaygınlaşması, İncil’in diğer dillere tercüme edilmesi, Rönesans’ın etkisi ile oluşan hür fikir ortamı, kilisenin artan mal varlıklarına halkın tepki göstermesi gibi hususlar Reform’un en önemli sebepleri olarak ortaya çıkar. (s.71)

Müslüman aydınlardan bir kısmı, Batıcılar gibi dine seküler bir anlayışla değil, öze dönmeyi teklif ederek yaklaşırlar. ‘İslamcılar’ diye de isimlendirilmiş olan bu aydınlar, dinî pratiklerin ifasını her ne kadar dünyevî ihtiyaçlarla irtibatlandırsalar da, ilahi boyutu daha öne alırlar. Dinî bir emir ve kulluk borcu olarak ibadetlerin yapılmasının zorunluluğunu Kur’an ve sünnetten deliller getirilerek ısrarla savunurlar. Ayrıca her bir ibadetin (namaz, oruç, hac, zekat) rasyonel izahları yapılarak toplumda ibadetlere karşı oluşan gevşekliği önlemek ya da karşı tezleri cevaplamak maksadıyla savunmalar yapılır. İslamcılara göre evliyaya hürmet ve türbe ziyareti, şatafatlı kandil kutlamaları, ibadetlerdeki lüzumsuz ilaveler, geleneksel inanca sonradan karışan eski kültürlerin ve bid’atlerin eseridir. Müslümanların kurtuluşu için ibadetlerimizi de aslî hüviyetine kavuşturmak gereklidir. (s.188)

Öze dönüşü savunan İslamcı aydınlar, dini şekl-i slîsine kavuşturmak için ‘içten içe’ bir yaklaşımdan ziyade, ‘dıştan içe’ bir yaklaşım takip ederler… İslamcıların bu yaklaşımı aynı zamanda o dönemde gittikçe yaygınlaşan din dışı söylemlere karşı bir savunma mekanizması işlevi de görür. Çünkü hem Batı’da hem de İslam ülkelerinde dinin devrini doldurduğu inancı gittikçe yaygınlaşmaktadır. (s.188)

İslamcılara göre gelebeksel dinî anlayış ve kurumsallaşmış dini yapılar, modern toplumsal gerçekliği olumlamayı, modern zamanların gerektirdiği toplumsal örgütlenmeyi engellemektedir. Halbuki İslam dini, ‘asrın idrakine’ yani kabullerine uydurulabilir. Bunun için dinî tecrübenin teorik, pratik ve toplumsal diye ifade edilen her üç boyutu Müslümanların bugün ihtiyacını hissettikleri birlik kardeşlik, dayanışma, çalışma, üretme, sosyal refaha kavuşma gibi modern toplumun taleplerini karşılayabilecek soyut ve somut aktiviteleri yaratabilecek dinamiklere sahiptir. Diğer bir ifade ile toplumu sosyal, kültürel, ekonomik ve siyasal açıdan yeniden örgütleyebilecek dinî ölçülere sahiptir. Müslümanların içinde bulundukları kötü ve sıkıntılı durum, dinin emirlerine tam olarak uymama yüzünden, ilahî bir cezadır. Müslümanların bu ilahî cezalandırmadan kurtulabilmeleri için, Batı’nın üstün oldukları özellikler dikkate alınarak, islamî değerler ve inanç sistemi, ilk dönem Müslümanları örneğinde olduğu gibi, dönüştürücü bir vizyon haline getirilmelidir. Burada dönüşecek olan toplum; dönüşümü sağlayacak araç ise, batıl itikat ve hurafelerle şekillenmiş ‘gelenek’ değil, İslam’ın saf halidir. Çünkü geleneksel dinî yapılar yaşanılan problemleri aşmada işlevsel değillerse, bu dinin kendisinden değil, dine sonradan katılan yabancı unsurlardır. (s.189)

İslamcı aydınlar arasında da ‘terakki’ ve ‘tevekkül’ kavramları önem kazanmış ve İslam toplumlarının kurtuluşu adeta bu iki kavram arasındaki dengede aranmıştır. Bunlara göre İslam toplumlarının geri kalışının nedeni genel olarak hurafeler, batıl inançlar ve tasavvufun öte dünyacı tevekkül anlayışıdır. Mesela İslamcı olduğu dönemlerde Şemsettin Günaltay’ın yazdığı kitapların isimleri ilginçtir: Zulmetten Nura, Hurâfâttan Hakikate, Mazîden Atîye. Bu isimlerin hepsi Müslüman toplumun içinde bulunduğu zorlukları aşmayı çağrıştırmaktadır. Yaşanılan çağ, zulüm, hurafe ve mazi olması açısından olumsuzdur. Bundan kurtulmanın yolu nura, hakikate ve âtîye ulaşmaktır. Günaltay “İlerlememize engel olan İslamiyet değil, bize öğretilen Müslümanlıktır” der. (s.190)

Akif’in İslam dünyasının konumuyla ilgili olarak yaptığı sorgulamaların temelinde, İslam’ın dünyayı ve ticareti dışlamadığı, bilim ve sanat alanındaki gelişmelere dinin karşı çıkmadığı, bütün bunları İslam’ın teşvik ettiği görüşü vardır. Ancak ona göre bugün bu konulardaki olumsuzlukların nedeni İslam’ın gerçek özünden uzaklaşarak bidat ve hurafelere yönelmektir. (s.192)

İsmail Hami Danişmend İslam’da reforma ihtiyacın olmadığını, çünkü en son ve en mükemmel din olması hasebiyle onun gerekli ıslahatı zaten yaptığını belirtmektedir. Ona göre Kur’an-ı Kerim eğer İncil gibi değiştirilmiş, uydurulmuş bir kitap olsa idi, o zaman reform söz konusu olabilirdi. İncil ve Hrıstiyanlık’ta bu yüzden reform yapılmıştır. (s.192)

Ali Fuat Başgil’e göre de reform, İslam’a yaraşır bir tabir değildir. Bu tabir, XVI. asırda bazı uygunsuz papaların kötü idaresine karşı isyan eden Protestan Kilisesi’nin Katolik Kilisesi’nden ayrılmasını ifade eder. İslam’da reformdan bahsedenler bu dinin esasını bilmeyenlerdir. … Başgil’e göre bugün İslam dünyasının muhtaç olduğu ve beklediği şey, ‘reform’ gibi bir Hıristiyan taklitçiliği değil, İmam Azam Ebu Hanife gibi bir müçtehittir. Fakat bütün mesele bu seviyede bir din aliminin bugün mevcut olmadığı hususudur. O halde yapılacak bir iş kalır. O da tek tek bir müçtehit yerine bugünkü İslam dünyasının en muteber din alimlerinden oluşan bir ‘Diyanet Şurası’ kurmaktır. (s.195)

Nurettin Topçu’ya göre ise ‘reform’, din tarihinde aslına irca gayesiyle ‘ıslah’ manasına kullanılmıştır ve bu gaye ile bazı şekillerin değiştirilmesidir. … İslam’ın Katolizmi yoktur ki, Protestanlığı doğsun. (s.195)

Görevlilerimizin cevapladığı sorular:

325 İznik Konsili Hristiyanlık dinine hangi değişiklikleri getirmiştir? 9

Hristiyanlıkta Reform en önemli sebepleri olarak özetle neler öne çıkmaktadır?71

Hristiyanlıkta Reform’un sonuçları olarak 5 madde yazınız? 73

Anglikan kilisesi ile Başkanlığımızın bu konu ile ilgili kitap çalışması hakkında kısa bilgi veriniz?110

Katolik ve Protestan mezhepleri arasındaki 5 farklı görüş ayrılığını yazınız?154

Luther, Türklerle savaşmayı Tanrı’nın bir cezası olarak nasıl değerlendirir? 168

Öze dönüşü savunanlar hangi dini şekl-i aslîsine kavuşturmak için hangi esasları savunurlar? 188

Yazar, M.Akif Müslüman toplumların geri kalışına bakışını ve hangi beyitlerle nasıl izah eder?190

Yazar, M. Akif’in yanlış kader anlayışını hangi beyitleriyle dile getirir?192

Yazar, İ.Hakkı Danişmend’in İslam’da reform isteyenlere hangi sözüyle cevap verir?192

Yazar, Ali Fuat Başgil’e göre reforma bakışını nasıl izah eder?194

Yazar Nurettin Topçu’ya göre reforma bakışını nasıl izah eder?195