1-YUNUS EMRE ŞİİRLERİ
ÇALAP NURDAN YARATMIŞ
Çalap nurdan yaratmış canını Muhmmed’in
Aleme rahmet saçmış adını Muhammed’in
Dostum demiş yaratmış hem onun kaydın yemiş
Ümmetten yana komuş yönünü Muhammed’in
Muhammed bir denizdir alemi tutup durur
Yetmiş bindir peygamber gölünde Muhammed’in
Dünya malın tutmamış hiç emanet artmamış
Terzi biçip dikmemiş donunu Muhammed’in
Tanrı arslanı Ali sağında Muhammed’in
Hasan ile Hüseyin solunda Muhammed’in
Yılda yetmiş bin hacı her biri niyet eder
Varır ziyaret eder nurunu Muhammed’in
Yunus Emre’m aşıkdır eksiklidir miskindir
Her kim yemez mahrumudur honını Muhammed’in
ARAYI ARAYI BULSAM İZİNİ
Arayı arayı bulsam izini,
İzinin tozuna sürsem yüzümü.
Hak nasip eylese görsem yüzünü,
Ya Muhammed canım arzular seni.
Bir mübarek sefer olsada gitsem
Kabe yollarında kumlara batsam
Hup cemalin bir kez düşte seyretsem
Ya Muhammed canım arzular seni.
Zerrece kalmadı kalbimde hile
Sıtk ile girmişim ben hak yola
Ebu Bekir, Ömer, Osman'da bile
Ya Muhammed canım arzular seni.
Ali ile Hasan Hüseyin anda,
Sevgisi gönülde, muhabbeti canda.
Yarın mahşer gününde, ulu divanda
Ya Muhammed canım arzular seni.
Arafat dağıdır bizim dağımız
Anda kabul olur bizim duamız
Medine'de yatar Peygamberimiz
Ya Muhammed canım arzular seni
Yitirdim o dostu bilmem ne yanda?
Sevgisi gönülde, muhabbet canda.
Yarın mahşer günü ulu divanda,
Ya Muhammed canım arzular seni.
Yunus senin methin eder dillerde,
Sevilirsin bütün bu gönüllerde.
Ağlayı ağlayı gurbet ellerde,
Ya Muhammed canım arzular seni.
2- M. AKİF ERSOY ŞİİRLERİ
PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ
Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,
Aylar bize hep muharrem oldu!
Akşam ne güneşli bir geceydi...
Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!.
Âlem bugün üç yüz elli milyon
Mazlûma yaman bir âlem oldu!
Çiğnendi harîm-i pâki ser'in;
Nâmûsa yabancı mahrem oldu!
Beyninde öten çanın sesinden
Binlerce minâre ebkem oldu.
Allah için, ey Nebiyy-i ma’sûm,
İslâm'ı bırakma böyle bîkes,
İslâm'ı bırakma böyle mazlûm.
BİR GECE
Ondört asır evvel, yine bir böyle geceydi,
Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!
Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;
Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!
Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî'î:
Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;
Bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,
Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.
Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;
Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!
Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin
Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.
Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,
Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!
Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,
Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!
Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;
Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!
Âlemlere, rahmetti, evet, Şer'-i mübîni,
Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.
Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;
Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.
Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...
Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.
Hilvan, 11 Rebîülevvel 1347
(28 Ağustos 1928)
3-SEZAİ KARAKOÇ ŞİİRLERİ
SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE
Senin kalbinden sürgün oldum ilkin
Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği
Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Uzatma dünya sürgünümü benim
Güneşi bahardan koparıp
Aşkın bu en onulmazından koparıp
Bir tuz bulutu gibi
Savuran yüreğime
Ah uzatma dünya sürgünümü benim
Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil
Ayaklarımdan belli
Lambalar eğri
Aynalar akrep meleği
Zaman çarpılmış atın son hayali
Ev miras değil mirasın hayaleti
Ey gönlümün doğurduğu
Büyüttüğü emzirdiği
Kuş tüyünden
Ve kuş sütünden
Geceler ve gündüzlerde
İnsanlığa anıt gibi yükselttiği
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Bütün şiirlerde söylediğim sensin
Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta
Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında
Çatı katlarında bodrum katlarında
Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba
Hep Kanlıca'da Emirgan'da
Kandilli'nin kurşuni şafaklarında
Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında
Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Ey çağdaş Kudüs (Meryem)
Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)
Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında
Köle gibi satıldım pazarlar pazarında
Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında
Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında
Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında
Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda
Verilmemiş hesapların korkusuyla
Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim
Af dilemeye geldim affa layık olmasam da
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
Uzatma dünya sürgünümü benim
Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
Sevgili
En sevgili
Ey sevgili
4-ALİ ULVİ KURUCU ŞİİRLERİ
RUHUM SANA AŞIK
Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim,
Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim.
Ecrâm ü felek, Levh u Kalem, mest-i nigâhın,
Dîdârına âşık Ulu Yezdân'dır Efendim.
Mahşerde nebîler bile senden medet ister,
Rahmet, diyen âlemlere, Rahman'dır Efendim.
Kıtmîrinim ey Şâh-ı Rusül, koğma kapından,
Asilere lütfun, yüce fermândır Efendim..
Ta Arşa çıkar her gece âşıkların âhı,
Medheyleyen ahlâkın, Kur'ân'dır Efendim.
Aşkınla buhurdan gibi tütmekde bu kalbim,
Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim...
Dağ kalbime bir lâhzacık ey Nur-i dilârâ,
Nûrun ki; gönül derdime dermandır Efendim...
Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârın,
Feryâdı bütün âteş-i sûzandır Efendim...
5-AHMET EFE RASULULLAH’A
Ben Senin gülşeninde bülbül-ü zârım efendim
Senin gönül ikliminde gülizârım efendim.
Tâ Elest Meclisi’nde kapıldım rüzgârına
Bir ebedî nağmedir ruz-i gârım efendim
Can yurduna devadır bir defa tebessümün
Canım hasta firakınla yârim efendim
Kapında boynu bükük bir lâle gibi hâlim
Medet kıl kovma beni ey hünkârım efendim.
Senden özge ne eş var, ne dost var, ne arkadaş
Yanmış, yıkılmış yurdum, terk-i diyârım efendim.
Şu günahkâr hâlimi nasıl arzetsem acep
Kurudum, kadîd oldum, sonbaharım efendim.
Sünnetini unutmuş ümmetini gördükçe
Yüreğim param parça ve bîmârım efendim.
Yavrusunu yitirmiş bir ceylanım dağında
Bulanık seller gibi bîkarârım efendim.
Hüsnünü insanlara vasfedemedim gitti
Bu yüzden kebap oldum dahi nârım efendim
Şu muzdarip ruhumu kafesinden kurtarıp
Beni de gül bahçene al dildârım efendim.
Ey nur-u mükevvenât, aşkındır gayrisi yok
Fânî âlem içre bâkî-kârım efendim.
Özümde ben Yunus’un sevdası gizli durur
Evet Sensin, sade Sen bütün vârım efendim
6-ARİF NİHAT ASYA ŞİİRLERİ
NAAT
Seccaden kumlardı...
Devirlerden, diyarlardan
Gelip göklerde buluşan
Ezanların vardı.
Mescit mümin, minber mümin..
Taşardı kubbelerden Tekbir,
Dolardı kubbelere "amin"!
Ve mübarek geceler, dualarımız,
Geri gelmeyen dualardı.
Geceler ki pırıl pırıl,
Kandillerin yanardı!
Kapına gelenler ya MUHAMMED,
- Uzaktan, yakından -
Mümin döndüler kapından!
Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;
İki dünyada aziz ümmet,
MUHAMMED ümmetiydi.
Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
Şimdi SENİ ananlar, anıyor ağlar gibi..
Ey yetimler yetimi,
Ey garipler garibi;
Düşkünlerin kanadıydın,
Yoksulların sahibi..
Nerde kaldın ey RESUL,
Nerde kaldın ey NEBİ?
Günler, ne günlerdi, ya MUHAMMED;
Çağlar ne çağlardı:
Daha dünyaya gelmeden
Müminlerin vardı..
Ve bir gün ki gaflet
Çöller kadardı,
Halime’nin kucağında
Abdullah’ın yetimi,
Amine’nin emaneti ağlardı!
Hatice’nin goncası,
Aişe’nin gülüydün.
Ümmetin gözbebeği,
Göklerin RESULÜYDÜN..
Elçi geldin, elçiler gönderdin.
Ruhunu ALLAH’a,
Elini ümmetine verdin.
Beşiğin, yurdun, yuvan
Mekke’de bunalırsan
Medine’ye göçerdin.
Biz bu dünyadan nereye
Göçelim, ya MUHAMMED?
Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet
Altın devrini yaşıyor..
Diller, sayfalar, satırlar
"Ebu Leheb öldü"diyorlar:
Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED;
Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!
Neler duydu şu dünyada
Mevlid’ine hayran kulaklarımız;
Ne adlar ezberledi, ey NEBİ,
Adına alışkın dudaklarımız!
Artık, yolunu bilmiyor;
Artık, yolunu unuttu
Ayaklarımız!
Kabe’ne siyahlar
Yakışmamıştı, ya MUHAMMED,
Bugünkü kadar!
Haset gururla savaşta;
Gurur, Kaf Dağı'nda derebeyi..
Onu da yaralarlar kanadından,
Gelse bir şefkat meleği.
İyiliğin türbesine
Türbedar oldu iyi!
Vicdanlar sakat
Çıkmadan yarına.
İyilikler getir, güzellikler getir
Adem oğullarına!
Şu gördüğün duvarlar ki
Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir.
Fethedemedik ya MUHAMMED,
Senelerdir.
Ne doğruluk, ne doğru;
Ne iyilik, ne iyi..
Bahçende en güzel dal,
Unuttu yemiş vermeyi.
Günahın kursağında
Haramların peteği!
Bayram yaptı yabanlar;
Semave’yi boşaltıp
Save’yi dolduranlar.
Atını hendeklerden-bir atlayışla-
Aşırdı aşıranlar.
Ağlasın Yesrib,
Ağlasın Selman’lar!
Gözleri perdeleyen toprak,
Yüzlere serptiğin topraktı.
Yere dökülmeyecekti, ey NEBİ,
Yabanların gözünde kalacaktı!
Konsun yine pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler.
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
Ne oldu, ey bulut,
Gölgelediğin başlar?
Hatırında mı, ey yol,
Bir aziz yolcuyla
Aşarak dağlar taşlar,
Kafile kafile, kervan kervan
Şimale giden yoldaşlar!
Uçsuz bucaksız çöllerde,
Yine, izler gelenlerin,
Yollar gideceklerindir.
Şu tekbir getiren mağara,
Örümceklerin değil;
Peygamberlerindir, meleklerindir.
Örümcek ne havada,
Ne suda, ne yerdeydi.
Hakkı göremeyen
Gözlerdeydi!
Şu kuytu, cinlerin mi;
Perilerin yurdu mu?
Şu yuva-ki bilinmez,
Kuşları hüdhüd müdür,
Güvercin mi kumru mu?
Kuşlarını bir sabah,
Medine’ye uçurdu mu?
Ey Abva’da yatan ölü,
Bahçende açtı dünyanın
En güzel gülü;
Hatıran, uyusun çöllerin
Ilık kumlarıyla örtülü!
Dinleyene, halâ,
Çöller ses verir:
"Yaleyl! " susar,
Uğultular gelir.
Mersiye okur Uhud,
Kaside söyler Bedir.
Sen de, bir hac günü,
Başta MUHAMMED, yanında Ebubekir;
Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü
Destan yap, ey şehir!
Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar.
Kureyş uluları, karşılarında
Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;
Ali’nin önünde kapılar açılır,
Ali’nin önünde eğilir surlar.
Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de
Hakk’ın yiğitleri, şehit olurlar.
Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;
Yerde kalmazdı ruh.. kanatlıydı.
Konsun-yine-pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler.
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
Vicdanlar, sakat çıkmadan,
Ya MUHAMMED, yarına;
İyiliklerle gel, güzelliklerle gel
Adem oğullarına!
Yüreklerden taşsın
Yine, imanlar!
Itri, bestelesin Tekbir’ini;
Evliya okusun Kur’an’lar!
Ve Kur’an’ı göz nuruyla çoğaltsın
Kayışzade Osman’lar!
Naatını Galip yazsın,
Mevlid’ini Süleyman’lar!
Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle
Geri gelsin Sinan’lar!
Çarpılsın, hakikat niyetine
Cenaze namazı kıldıranlar!
Gel, Ey MUHAMMED, bahardır.
Dudaklar ardında saklı
Aminlerimiz vardır! ..
Hacdan döner gibi gel;
Mirac’dan iner gibi gel;
Bekliyoruz yıllardır!
Bulutlar kanat, rüzgar kanat;
Hızır kanat, Cibril kanat,
Nisan kanat, bahar kanat;
Ayetlerini ezber bilen
Yapraklar kanat..
Açılsın göklerin kapıları,
Açılsın perdeler, kat kat!
Çöllere dökülsün yıldızlar;
Dizilsin yollarına
Yetimler, günahsızlar!
Çöl gecelerinden, yanık
Türküler yapan kızlar
Sancağını saçlarıyla dokusun;
Bilal-i Habeşi sustuysa
Ezanlarını Davut okusun!
Konsun-yine-pervazlara
Güvercinler;
"Hu hu"lara karışsın
Aminler..
Mübarek akşamdır;
Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!
7-YAMAN DEDE
GÖNÜL HUN OLDU ŞEVKİNDEN
Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasulallah
Nasıl bilmem bu nirana dayandım Ya Rasulallah
Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Rasulallah
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.
Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen
Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnümasın sen
Habib-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa-sın sen
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.
Gül açmaz çağlayan akmaz, İlahi nurun olmazsa
Söner alem, nefes kalmaz, felek manzurun olmazsa
Firak ağlar, visal ağlar, ezel mesturun olmazsa
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.
Erir canlar o gül buy-i revan bahşın hevasından
Güneş titrer, yanar didarının bak ihtirasından
Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.
Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam
Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam
Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.
Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek
Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek
Sönerken gözlerim asan olur âhında can vermek
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.
Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbiri
Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkiri
Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmiri
Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah (s.a.v).
8-CENGİZ NUMANOĞLU
NAAT-I ŞERİF (ARŞIN KUBBELERİNE..)
Arş'ın kubbelerine, adı nûrla yazılan,
İsmi; semâda ''Ahmed'', yerde ''Muhammed'' olan
Yedi katlı göklerde, Hâk Cemâli'ni bulan,
Evvel-Âhir yolcusu, Yâ Hazreti Muhammed.
Sağnak nûr yağmurları, inerken yedi kattan,
O gece, Sendin gelen, ezel kadar uzaktan,
Melekler, her zerreye, müjde verirken Hâkk'tan;
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.
Güneşler, o gecenin, nûruna secd ederken,
Yıldızlar, meşk içinde, kâinat vecd ederken,
Bütün hamd ü senâlar, Yüce Rabb'e giderken,
O gece sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.
Kâbe'de şirk taşları, putlar yere dönerken,
Cehâlet bayrakları, birer birer inerken,
Bin yıllık, küfr ateşi, ebediyyen sönerken,
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.
O gece, Sâve Gölü, mûcizeyle kururken,
Kisra Saraylarında, sütunlar savrulurken,
Arz'dan Arş'a, Âlemler, rahmetini bulurken,
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen,
Doğar doğmaz, Allah'a secde emri verilen,
Alnında, âlemlere rahmet tâcı görülen,
Kâinat Efendisi, Yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi,
Bunca âciz beşerin, Mahşer günü bekçisi,
Sen ki; Kur'ân şâhidi, Allah'ın son elçisi,
Kurtuluş habercisi, Yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,
Zulüm sancılarını, şefkâtiyle dindiren,
İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren,
Âlimlerin sultanı, Yâ Hazreti Muhammed.
Sen ki; güzel huyların, ahlâkın meş'alesi,
Sabır doruklarında, beşerin en yücesi,
Senin Cennet mekânın, fakirlerin hânesi,
Gönüller hazinesi, Yâ Hazreti Muhammed.
Sana şâhid, sonsuzlar, ezelden beri her an,
Sana şâhid, âyetler, her zerre ve her mekân,
Senden uzak kalmaya, nasıl dayanır ki can?
Sen, her canda Cânânsın, Yâ Hazreti Muhammed.
Mîraç gecesi, bir bir, açılıyorken gökler,
Seni selamlıyorken, her katta peygamberler,
Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler,
Hâkk' a yalnız yürüdün, Yâ Hazreti Muhammed.
Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin,
Dünya'da dönmeyen dil, mahşerde ne söylesin,
Allah, bütün beşeri, ümmetinden eylesin,
Sancağının altında, Yâ Hazreti Muhammed.
Bu îman meş'alesi, hiç sönmeden yanacak,
Ümmetin, Seni her an, mahşere dek anacak,
Gönül tortularımız, nûr'unla paklanacak,
Andımıza şâhid ol, Yâ Hazreti Muhammed.
Biliriz ki; hükmü yok, bu dünya nîmetinin,
Gönüldür sermayesi, âhiret servetinin,
Sana, Salât ve Selâm, gönderen ümmetinin,
Cennetler şâhidi ol, Yâ Hazreti Muhammed
(Sallallahu aleyhi vessellem)
9- DURSUN ALİ ERZİNCANLI
SEN YOKTUN
Sen yoktun...
Hz Âdem’deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti
Sen yoktun
Nuh’un gemisindeydi Nurun...
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple...
Sen yoktun...
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
“Rabbimiz” dedi,
“Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.
Sen yoktun...
Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun...
Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Huteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme...
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada
Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.
Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız
Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.
Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler...
Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik...
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
“ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...
Musab Bin Umeyr’in vardı senin.
Uhut’ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.
Ebu hureyren vardı...
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.
Ve sen gittin...
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.
Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.
Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için
Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver
O’na vesileyi lutfet.
O’nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O’nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet.