10.11.2023

Na't-ı Şerif Yarışmasında Okunacak Şiirler

1-YUNUS EMRE ŞİİRLERİ

ÇALAP NURDAN YARATMIŞ

Çalap nurdan yaratmış canını Muhmmed’in
Aleme rahmet saçmış adını Muhammed’in

Dostum demiş yaratmış hem onun kaydın yemiş
Ümmetten yana komuş yönünü Muhammed’in

Muhammed bir denizdir alemi tutup durur
Yetmiş bindir peygamber gölünde Muhammed’in

Dünya malın tutmamış hiç emanet artmamış
Terzi biçip dikmemiş donunu Muhammed’in

Tanrı arslanı Ali sağında Muhammed’in
Hasan ile Hüseyin solunda Muhammed’in

Yılda yetmiş bin hacı her biri niyet eder
Varır ziyaret eder nurunu Muhammed’in

Yunus Emre’m aşıkdır eksiklidir miskindir
Her kim yemez mahrumudur honını Muhammed’in


 

ARAYI ARAYI BULSAM İZİNİ

Arayı arayı bulsam izini,

İzinin tozuna sürsem yüzümü.

Hak nasip eylese görsem yüzünü,

Ya Muhammed canım arzular seni.

Bir mübarek sefer olsada gitsem

Kabe yollarında kumlara batsam

Hup cemalin bir kez düşte seyretsem

Ya Muhammed canım arzular seni.

Zerrece kalmadı kalbimde hile

Sıtk ile girmişim ben hak yola

Ebu Bekir, Ömer, Osman'da bile

Ya Muhammed canım arzular seni.

Ali ile Hasan Hüseyin anda,

Sevgisi gönülde, muhabbeti canda.

Yarın mahşer gününde, ulu divanda

Ya Muhammed canım arzular seni.

Arafat dağıdır bizim dağımız

Anda kabul olur bizim duamız

Medine'de yatar Peygamberimiz

Ya Muhammed canım arzular seni

Yitirdim o dostu bilmem ne yanda?

Sevgisi gönülde, muhabbet canda.

Yarın mahşer günü ulu divanda,

Ya Muhammed canım arzular seni.

Yunus senin methin eder dillerde,

Sevilirsin bütün bu gönüllerde.

Ağlayı ağlayı gurbet ellerde,

Ya Muhammed canım arzular seni.


 

2- M. AKİF ERSOY ŞİİRLERİ

PEK HAZİN BİR MEVLİD GECESİ

Yıllar geçiyor ki, yâ Muhammed,

Aylar bize hep muharrem oldu!

Akşam ne güneşli bir geceydi...

Eyvah, o da leyl-i mâtem oldu!.

Âlem bugün üç yüz elli milyon

Mazlûma yaman bir âlem oldu!

Çiğnendi harîm-i pâki ser'in;

Nâmûsa yabancı mahrem oldu!

Beyninde öten çanın sesinden

Binlerce minâre ebkem oldu.

Allah için, ey Nebiyy-i ma’sûm,

İslâm'ı bırakma böyle bîkes,

İslâm'ı bırakma böyle mazlûm.


 

BİR GECE


 

Ondört asır evvel, yine bir böyle geceydi,

Kumdan, ayın ondördü, bir öksüz çıkıverdi!

Lâkin o ne hüsrandı ki: Hissetmedi gözler;

Kaç bin senedir, halbuki, bekleşmedelerdi!

Nerden görecekler? Göremezlerdi tabî'î:

Bir kere, zuhûr ettiği çöl en sapa yerdi;

Bir kere de, ma'mure-i dünyâ, o zamanlar,

Buhranlar içindeydi, bugünden de beterdi.

Sırtlanları geçmişti beşer yırtıcılıkta;

Dişsiz mi bir insan, onu kardeşleri yerdi!

Fevzâ bütün âfâkını sarmıştı zemînin

Salgındı, bugün Şark'ı yıkan, tefrika derdi.


 

Derken, büyümüş, kırkına gelmişti ki öksüz,

Başlarda gezen kanlı ayaklar suya erdi!

Bir nefhada kurtardı insanlığı o ma'sum,

Bir hamlede kayserleri, kisrâları serdi!

Aczin ki, ezilmekti bütün hakkı, dirildi;

Zulmün ki, zevâl akılına gelmezdi, geberdi!

Âlemlere, rahmetti, evet, Şer'-i mübîni,

Şehbâlini adl isteyenin yurduna gerdi.

Dünya neye sâhipse, onun vergisidir hep;

Medyûn ona cem'iyyeti, medyûn ona ferdi.

Medyûndur o ma'sûma bütün bir beşeriyyet...

Yâ Rab, bizi mahşerde bu ikrâr ile haşret.

Hilvan, 11 Rebîülevvel 1347

(28 Ağustos 1928)


 

3-SEZAİ KARAKOÇ ŞİİRLERİ

SÜRGÜN ÜLKEDEN BAŞKENTLER BAŞKENTİNE


 

Senin kalbinden sürgün oldum ilkin

Bütün sürgünlüklerim bir bakıma bu sürgünün bir süreği

Bütün törenlerin şölenlerin ayinlerin yortuların dışında

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da

Uzatma dünya sürgünümü benim

Güneşi bahardan koparıp

Aşkın bu en onulmazından koparıp

Bir tuz bulutu gibi

Savuran yüreğime

Ah uzatma dünya sürgünümü benim

Nice yorulduğum ayakkabılarımdan değil

Ayaklarımdan belli

Lambalar eğri

Aynalar akrep meleği

Zaman çarpılmış atın son hayali

Ev miras değil mirasın hayaleti

Ey gönlümün doğurduğu

Büyüttüğü emzirdiği

Kuş tüyünden

Ve kuş sütünden

Geceler ve gündüzlerde

İnsanlığa anıt gibi yükselttiği

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim

Bütün şiirlerde söylediğim sensin

Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin

Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım Salome'nin Belkıs'ın

Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin

Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için

Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini

Deniz gözlerinden alır sonsuzluğun haberini

Ey gönüllerin en yumuşağı en derini

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim

Yıllar geçti saban olumsuz iz bıraktı toprakta

Yıldızlara uzanıp hep seni sordum gece yarılarında

Çatı katlarında bodrum katlarında

Gölgendi gecemi aydınlatan eşsiz lamba

Hep Kanlıca'da Emirgan'da

Kandilli'nin kurşuni şafaklarında

Seninle söyleşip durdum bir ömrün baharında yazında

Şimdi onun birdenbire gelen sonbaharında

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da

Ey çağdaş Kudüs (Meryem)

Ey sırrını gönlünde taşıyan Mısır (Züleyha)

Ey ipeklere yumuşaklık bağışlayan merhametin kalbi

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim

Dağların yıkılışını gördüm bir Venüs bardağında

Köle gibi satıldım pazarlar pazarında

Güneşin sarardığını gördüm Konstantin duvarında

Senin hayallerinle yandım düşlerin civarında

Gölgendi yansıyıp duran bengisu pınarında

Ölüm düşüncesinin beni sardığı şu anda

Verilmemiş hesapların korkusuyla

Sana geldim ayaklarına kapanmaya geldim

Af dilemeye geldim affa layık olmasam da

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

Uzatma dünya sürgünümü benim

Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır

Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır

Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır

Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır

Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır

O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır

Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır

Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır

Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır

Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır

Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır

Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır

Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır

Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır

Sevgili

En sevgili

Ey sevgili

 

4-ALİ ULVİ KURUCU ŞİİRLERİ

RUHUM SANA AŞIK


 

Rûhum sana âşık, sana hayrandır Efendim,

Bir ben değil, âlem sana kurbandır Efendim.


 

Ecrâm ü felek, Levh u Kalem, mest-i nigâhın,

Dîdârına âşık Ulu Yezdân'dır Efendim.


 

Mahşerde nebîler bile senden medet ister,

Rahmet, diyen âlemlere, Rahman'dır Efendim.


 

Kıtmîrinim ey Şâh-ı Rusül, koğma kapından,

Asilere lütfun, yüce fermândır Efendim..


 

Ta Arşa çıkar her gece âşıkların âhı,

Medheyleyen ahlâkın, Kur'ân'dır Efendim.


 

Aşkınla buhurdan gibi tütmekde bu kalbim,

Sensiz bana cennet bile hicrandır Efendim...


 

Dağ kalbime bir lâhzacık ey Nur-i dilârâ,

Nûrun ki; gönül derdime dermandır Efendim...


 

Ulvî de senin bağrı yanık âşık-ı zârın,

Feryâdı bütün âteş-i sûzandır Efendim...


 

 

5-AHMET EFE RASULULLAH’A

Ben Senin gülşeninde bülbül-ü zârım efendim

Senin gönül ikliminde gülizârım efendim.

Tâ Elest Meclisi’nde kapıldım rüzgârına

Bir ebedî nağmedir ruz-i gârım efendim


 

Can yurduna devadır bir defa tebessümün

Canım hasta firakınla yârim efendim

Kapında boynu bükük bir lâle gibi hâlim

Medet kıl kovma beni ey hünkârım efendim.


 

Senden özge ne eş var, ne dost var, ne arkadaş

Yanmış, yıkılmış yurdum, terk-i diyârım efendim.

Şu günahkâr hâlimi nasıl arzetsem acep

Kurudum, kadîd oldum, sonbaharım efendim.


 

Sünnetini unutmuş ümmetini gördükçe

Yüreğim param parça ve bîmârım efendim.

Yavrusunu yitirmiş bir ceylanım dağında

Bulanık seller gibi bîkarârım efendim.


 

Hüsnünü insanlara vasfedemedim gitti

Bu yüzden kebap oldum dahi nârım efendim

Şu muzdarip ruhumu kafesinden kurtarıp

Beni de gül bahçene al dildârım efendim.


 

Ey nur-u mükevvenât, aşkındır gayrisi yok

Fânî âlem içre bâkî-kârım efendim.

Özümde ben Yunus’un sevdası gizli durur

Evet Sensin, sade Sen bütün vârım efendim

6-ARİF NİHAT ASYA ŞİİRLERİ

NAAT


 

Seccaden kumlardı...

Devirlerden, diyarlardan

Gelip göklerde buluşan

Ezanların vardı.


 

Mescit mümin, minber mümin..

Taşardı kubbelerden Tekbir,

Dolardı kubbelere "amin"!


 

Ve mübarek geceler, dualarımız,

Geri gelmeyen dualardı.

Geceler ki pırıl pırıl,

Kandillerin yanardı!


 

Kapına gelenler ya MUHAMMED,

- Uzaktan, yakından -

Mümin döndüler kapından!


 

Besmele, ekmeğimizin bereketiydi;

İki dünyada aziz ümmet,

MUHAMMED ümmetiydi.


 

Konsun yine pervazlara

Güvercinler;

"Hu hu"lara karışsın

Aminler..

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!


 

Şimdi SENİ ananlar, anıyor ağlar gibi..

Ey yetimler yetimi,

Ey garipler garibi;

Düşkünlerin kanadıydın,

Yoksulların sahibi..

Nerde kaldın ey RESUL,

Nerde kaldın ey NEBİ?

Günler, ne günlerdi, ya MUHAMMED;

Çağlar ne çağlardı:

Daha dünyaya gelmeden

Müminlerin vardı..

Ve bir gün ki gaflet

Çöller kadardı,

Halime’nin kucağında

Abdullah’ın yetimi,

Amine’nin emaneti ağlardı!


 

Hatice’nin goncası,

Aişe’nin gülüydün.

Ümmetin gözbebeği,

Göklerin RESULÜYDÜN..

Elçi geldin, elçiler gönderdin.

Ruhunu ALLAH’a,

Elini ümmetine verdin.

Beşiğin, yurdun, yuvan

Mekke’de bunalırsan

Medine’ye göçerdin.

Biz bu dünyadan nereye

Göçelim, ya MUHAMMED?

Yeryüzünde, riya, inkar, hıyanet

Altın devrini yaşıyor..


 

Diller, sayfalar, satırlar

"Ebu Leheb öldü"diyorlar:

Ebu Leheb ölmedi, ya MUHAMMED;

Ebu Cehil, kıtalar dolaşıyor!


 

Neler duydu şu dünyada

Mevlid’ine hayran kulaklarımız;

Ne adlar ezberledi, ey NEBİ,

Adına alışkın dudaklarımız!

Artık, yolunu bilmiyor;

Artık, yolunu unuttu

Ayaklarımız!

Kabe’ne siyahlar

Yakışmamıştı, ya MUHAMMED,

Bugünkü kadar!


 

Haset gururla savaşta;

Gurur, Kaf Dağı'nda derebeyi..

Onu da yaralarlar kanadından,

Gelse bir şefkat meleği.

İyiliğin türbesine

Türbedar oldu iyi!


 

Vicdanlar sakat

Çıkmadan yarına.

İyilikler getir, güzellikler getir

Adem oğullarına!


 

Şu gördüğün duvarlar ki

Kimi Taif’tir, kimi Hayber’dir.

Fethedemedik ya MUHAMMED,

Senelerdir.


 

Ne doğruluk, ne doğru;

Ne iyilik, ne iyi..

Bahçende en güzel dal,

Unuttu yemiş vermeyi.

Günahın kursağında

Haramların peteği!


 

Bayram yaptı yabanlar;

Semave’yi boşaltıp

Save’yi dolduranlar.

Atını hendeklerden-bir atlayışla-

Aşırdı aşıranlar.

Ağlasın Yesrib,

Ağlasın Selman’lar!


 

Gözleri perdeleyen toprak,

Yüzlere serptiğin topraktı.

Yere dökülmeyecekti, ey NEBİ,

Yabanların gözünde kalacaktı!


 

Konsun yine pervazlara

Güvercinler;

"Hu hu"lara karışsın

Aminler.

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

Ne oldu, ey bulut,

Gölgelediğin başlar?

Hatırında mı, ey yol,

Bir aziz yolcuyla

Aşarak dağlar taşlar,

Kafile kafile, kervan kervan

Şimale giden yoldaşlar!


 

Uçsuz bucaksız çöllerde,

Yine, izler gelenlerin,

Yollar gideceklerindir.


 

Şu tekbir getiren mağara,

Örümceklerin değil;

Peygamberlerindir, meleklerindir.

Örümcek ne havada,

Ne suda, ne yerdeydi.

Hakkı göremeyen

Gözlerdeydi!


 

Şu kuytu, cinlerin mi;

Perilerin yurdu mu?

Şu yuva-ki bilinmez,

Kuşları hüdhüd müdür,

Güvercin mi kumru mu?

Kuşlarını bir sabah,

Medine’ye uçurdu mu?


 

Ey Abva’da yatan ölü,

Bahçende açtı dünyanın

En güzel gülü;

Hatıran, uyusun çöllerin

Ilık kumlarıyla örtülü!


 

Dinleyene, halâ,

Çöller ses verir:

"Yaleyl! " susar,

Uğultular gelir.

Mersiye okur Uhud,

Kaside söyler Bedir.

Sen de, bir hac günü,

Başta MUHAMMED, yanında Ebubekir;

Gidenlerin yüz bin olup dönüşünü

Destan yap, ey şehir!


 

Ebubekir’de nur, Osman’da nurlar.

Kureyş uluları, karşılarında

Meydan okuyan bir Ömer bulurlar;

Ali’nin önünde kapılar açılır,

Ali’nin önünde eğilir surlar.

Bedir’de, Uhud’da, Hayber’de

Hakk’ın yiğitleri, şehit olurlar.


 

Bir mutlu günde, ki ölüm tatlıydı;

Yerde kalmazdı ruh.. kanatlıydı.


 

Konsun-yine-pervazlara

Güvercinler;

"Hu hu"lara karışsın

Aminler.

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!


 

Vicdanlar, sakat çıkmadan,

Ya MUHAMMED, yarına;

İyiliklerle gel, güzelliklerle gel

Adem oğullarına!


 

Yüreklerden taşsın

Yine, imanlar!

Itri, bestelesin Tekbir’ini;

Evliya okusun Kur’an’lar!

Ve Kur’an’ı göz nuruyla çoğaltsın

Kayışzade Osman’lar!


 

Naatını Galip yazsın,

Mevlid’ini Süleyman’lar!

Sütunları, kemerleri, kubbeleriyle

Geri gelsin Sinan’lar!

Çarpılsın, hakikat niyetine

Cenaze namazı kıldıranlar!


 

Gel, Ey MUHAMMED, bahardır.

Dudaklar ardında saklı

Aminlerimiz vardır! ..

Hacdan döner gibi gel;

Mirac’dan iner gibi gel;

Bekliyoruz yıllardır!


 

Bulutlar kanat, rüzgar kanat;

Hızır kanat, Cibril kanat,

Nisan kanat, bahar kanat;

Ayetlerini ezber bilen

Yapraklar kanat..

Açılsın göklerin kapıları,

Açılsın perdeler, kat kat!

Çöllere dökülsün yıldızlar;

Dizilsin yollarına

Yetimler, günahsızlar!

Çöl gecelerinden, yanık

Türküler yapan kızlar

Sancağını saçlarıyla dokusun;

Bilal-i Habeşi sustuysa

Ezanlarını Davut okusun!


 

Konsun-yine-pervazlara

Güvercinler;

"Hu hu"lara karışsın

Aminler..

Mübarek akşamdır;

Gelin ey Fatiha’lar, Yasin’ler!

 

 

 


 


 

 

 


 

 

7-YAMAN DEDE

GÖNÜL HUN OLDU ŞEVKİNDEN


 

Gönül hun oldu şevkinden boyandım Ya Rasulallah

Nasıl bilmem bu nirana dayandım Ya Rasulallah

Ezel bezminde bir dinmez figandım Ya Rasulallah

Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.


 

Yanan kalbe devasın sen, bulunmaz bir şifasın sen

Muazzam bir sehasın sen, dilersen rehnümasın sen

Habib-i Kibriyasın sen, Muhammed Mustafa-sın sen

Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.


 

Gül açmaz çağlayan akmaz, İlahi nurun olmazsa

Söner alem, nefes kalmaz, felek manzurun olmazsa

Firak ağlar, visal ağlar, ezel mesturun olmazsa

Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.


 

Erir canlar o gül buy-i revan bahşın hevasından

Güneş titrer, yanar didarının bak ihtirasından

Perişan bir niyaz inler hayatın müntehasından

Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.


 

Susuz kalsam, yanan çöllerde can versem elem duymam

Yanardağlar yanar bağrımda, ummanlardan nem duymam

Alevler yağsa göklerden ve ben messeylesem duymam

Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.


 

Ne devlettir yumup aşkınla göz, rahında can vermek

Nasip olmaz mı sultanım haremgahında can vermek

Sönerken gözlerim asan olur âhında can vermek

Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah.


 

Boyun büktüm, perişanım, bu derdin sende tedbiri

Lebim kavruldu ateşten döner pâyinde tezkiri

Ne dem gönlün murad eylerse taltif eyle kıtmiri

Cemalinle ferahnak et ki yandım Ya Rasulallah (s.a.v).


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 


 

8-CENGİZ NUMANOĞLU


 

NAAT-I ŞERİF (ARŞIN KUBBELERİNE..)

Arş'ın kubbelerine, adı nûrla yazılan,
İsmi; semâda ''Ahmed'', yerde ''Muhammed'' olan
Yedi katlı göklerde, Hâk Cemâli'ni bulan,
Evvel-Âhir yolcusu, Yâ Hazreti Muhammed.

Sağnak nûr yağmurları, inerken yedi kattan,
O gece, Sendin gelen, ezel kadar uzaktan,
Melekler, her zerreye, müjde verirken Hâkk'tan;
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

Güneşler, o gecenin, nûruna secd ederken,
Yıldızlar, meşk içinde, kâinat vecd ederken,
Bütün hamd ü senâlar, Yüce Rabb'e giderken,
O gece sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

Kâbe'de şirk taşları, putlar yere dönerken,
Cehâlet bayrakları, birer birer inerken,
Bin yıllık, küfr ateşi, ebediyyen sönerken,
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

O gece, Sâve Gölü, mûcizeyle kururken,
Kisra Saraylarında, sütunlar savrulurken,
Arz'dan Arş'a, Âlemler, rahmetini bulurken,
O gece, Sendin gelen, Yâ Hazreti Muhammed.

Sen ki; doğum kundağı, ak bulutla örülen,
Doğar doğmaz, Allah'a secde emri verilen,
Alnında, âlemlere rahmet tâcı görülen,
Kâinat Efendisi, Yâ Hazreti Muhammed.

Sen ki; büyük yargıda, şefaat müjdecisi,
Bunca âciz beşerin, Mahşer günü bekçisi,
Sen ki; Kur'ân şâhidi, Allah'ın son elçisi,
Kurtuluş habercisi, Yâ Hazreti Muhammed.

Sen ki; Âdem neslini, uçurumdan döndüren,
Zulüm sancılarını, şefkâtiyle dindiren,
İnkâr yangınlarını, irfânıyla söndüren,
Âlimlerin sultanı, Yâ Hazreti Muhammed.

Sen ki; güzel huyların, ahlâkın meş'alesi,
Sabır doruklarında, beşerin en yücesi,
Senin Cennet mekânın, fakirlerin hânesi,
Gönüller hazinesi, Yâ Hazreti Muhammed.

Sana şâhid, sonsuzlar, ezelden beri her an,
Sana şâhid, âyetler, her zerre ve her mekân,
Senden uzak kalmaya, nasıl dayanır ki can?
Sen, her canda Cânânsın, Yâ Hazreti Muhammed.

Mîraç gecesi, bir bir, açılıyorken gökler,
Seni selamlıyorken, her katta peygamberler,
Öyle bir an geldi ki; durdu bütün melekler,
Hâkk' a yalnız yürüdün, Yâ Hazreti Muhammed.

Gönül gözü görmeyen, can gözünü neylesin,
Dünya'da dönmeyen dil, mahşerde ne söylesin,
Allah, bütün beşeri, ümmetinden eylesin,
Sancağının altında, Yâ Hazreti Muhammed.

Bu îman meş'alesi, hiç sönmeden yanacak,
Ümmetin, Seni her an, mahşere dek anacak,
Gönül tortularımız, nûr'unla paklanacak,
Andımıza şâhid ol, Yâ Hazreti Muhammed.

Biliriz ki; hükmü yok, bu dünya nîmetinin,
Gönüldür sermayesi, âhiret servetinin,
Sana, Salât ve Selâm, gönderen ümmetinin,
Cennetler şâhidi ol, Yâ Hazreti Muhammed

(Sallallahu aleyhi vessellem)

9- DURSUN ALİ ERZİNCANLI

SEN YOKTUN

Sen yoktun...
Hz Âdem’deydi nurun
Önce cenneti,
Sonra yeryüzünü şereflendirdin.
Âdem nuruna affedildi
Arafat bu affa şâhitti

Sen yoktun
Nuh’un gemisindeydi Nurun...
Dalgalar yeryüzünü boğarken
Taprağın bağrındaki su
Gökyüzüyle buluşurken
Ve bu bir ilahi azap derken,
Allah nurunu taşıdı binbir sebeple
Tûfan, nurunu selamladı edeple...

Sen yoktun...
Hz.İsmail’in alnındaydı Nurun
İbrahimî bir dua yükseldi kimsesiz çöllerden
“Rabbimiz” dedi,
“Onlara kendi içlerinden
Senin ayetlerini okuyacak
Kitap ve hikmeti öğretecek onlara,
Onları temizleyecek bir elçi gönder,
Amin dedi on sekiz bin âlem
Nurunla aydınlanan minicik ellerini semaya kaldırarak
Amin dedi İsmail.
Hira Nur dağı amin diyerek ayağa kalktı
Medine’den adı Uhud olan bir amin yankılandı sevr dağında.

Sen yoktun...
Hz.İsa “Ahmed” diye muştuladı seni
Alemlerin efendisi diye sana seslendi.
Artık ben sizinle çok söyleşmem, dedi havarilerine..
Çünkü bu âlemin reisi geliyor...
Bekleyin Ahmed geliyor.
Kainata rahmet geliyor.
Havarilerin yüzünü okşayan,
Ölüleri dirilten bir nefes oldun
Ama sen yoktun...


Sen yoktun Sultânım,
Hz. Abdullah’ın alnındaydı Nurun
Başı eğik gezerdi mazlum
Huteyle göklerden seni sorardı
Varaka seni arardı semada
Anneler kız çocuklarını hep ağlayarak sevdiler.
Ağlayarak süslediler ölüme...
Ağlayarak hadi dayına gidiyorsun dediler.
Sen yokken,
Canlı canlı toprağa gömülmenin adıydı dayıya gitmek.
Anne yüreğinin çıldırtan çaresizliğiydi.
Ve yavrusunun ölüme gidişini seyretmesiydi...
En son çocuk atılırken çukura
Annesinin suretinde bir melek tuttu onu
Ve tebessüm ederek hira nur dağını gösterdi.
Melekler süslüyordu hirâyı.
Efendisine hazırlanıyordu cebel-i nur,
Efendisine hazırlanıyordu mekke.
Âlem Efendisine hazırlanıyordu
Kainatın gözü Hz. Aminedeydi.
Toprak yalvarıyordu rabbine,
Allahım gönder artık diyordu.
Gel diye ağlıyordu mazlumlar, gözleri semada


Ve bir gelişin vardı ya rasulallah,
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Önünde cebrail!
Ardında yalın kılıç melekler!
Bir inişin vardı yer yüzüne...
Yetimler en huzurlu geceyi geçirdi belki de
Öksüzler annelerine sarıldı doya doya.

Sonra bir sessizlik kapladı seher vaktini.
Herşey sus pus olmuştu.
Hadi diyordu yıldızlar, Hadi diyordu ay!
Kainat bir isim duymak istiyordu.
Ve bir ses yükseldi Âmine’nin evinden;
Muhammed!
Karanlıklar aydınlığa bıraktı yerini.
Muhammed!
Melekler öptü o nurdan ellerini.
Muhammed!
Seni yaratan Allah’a kurbânız ey dürri yekta!
Sana o adı veren rahmana kurbanız


Artık sen vardın
Susuz topraklara rahmet indi seninle
Annenden sonra anne halime sevindi seninle
Yağmura mı ihtiyaç var?
Kaldır şehadet parmağını,
Yağmurları salsın Allah.
Sonra tut ağacın yaprağını,
Köklerini çıkarttırıp yanında yürütsün Allah.
Yeterki sen iste,
Sen iste yarasulallah
Deki ben kimim?
Dağlar, taşlar dile gelsin,
Dilsiz çocuklar ellerinden tutup,
Ente Rasulullah desin.

Sen vardın
Bedir kârdı,
Uhut dardı
Hendek yârdı.
Yiğitlerin vardı.
Ölmek için yarışan yiğitler...


Hele bir enesin vardı senin.
Enes bin malik...
Uhut’ta öldüğünü duyunca arkadaşlarına,
Niye burada oturuyorsunuz diye sormuştu.
Onlar da
“Allah’ın Rasulü öldürülmüş deyince
Enes kükremiş:
“ Peki o öldükten sonra yaşayıp da ne yapacaksınız?
Kalkın ve O’nun gibi ölün! Demişti.
Ve savaşın en yoğun olduğu yerde şehit düşmüştü.
Hem de ne şehit ey nebi!
Vücudu yaralardan tanınmaz haldeydi.
Kızkardeşi ancak parmaklarından tanıdı onu...

Musab Bin Umeyr’in vardı senin.
Uhut’ta sancağını taşıyan.
Öyle bir aşkla sana bağlıydı ki
Allah o gün melekleri Musab’ın suretinde indirdi.

Ebu hureyren vardı...
Acıkınca mescidin önünde durur sana bakardı.
Sen anlardın,
Ya Ebâhir gel! Derdin.


Ve sen gittin...
Bir gidişle gittin
Ardında hüznün kaldı.
Hasretin kaldı göklerde.
Bilal ezan okuyamaz oldu
Ne zaman teşebbüs etse
Muhammed rasulullah demeye
Dizleri üstüne çöker, kendinden geçerdi.

Sonra günler ay,
Aylar yıl oldu.
Ve asırlar oldu
Sensizliğe açtık gözlerimizi.
Ama sen bırakmazsın bizi.
Sen varsın ey şehitlerin sultanı
Sen varsın!
Bir şehit bile ölmezken
Sana nasıl yok deriz.
Ebutalip şama giderken devesinin önüne geçip
Beni burda kime bırakıp gidiyorsun demiştin.
Ne anam var ne babam...
Ebutalip bırakmamıştı bu yüzden.


Sensizliğin ızdırabıyla inleyen ümmetini kime bırakıp gidiyorsun Ya Rasûlallah!
Bırakma bizi ki; Allah;
Sen onların içindeyken onlara azab edecek değiliz buyuruyor.
Bırakma bizi!
Hayatı seninle öğretti Rahman.
Kulluğu seninle tanıdık.
Duayı senden öğrendik sevgili!
Hz Ömer umre için senden izin isteyince,
“Kardeşcik” dedin ona,
Kardeşcik, duanda bana da yer ayırır mısın?
Bizler Ömer değiliz ama
Bütün dualarımız senin için

Ey Rabbimiz!
Rasulünü anışımızdan haberdar et!
O’na binler salat, binler selam!
Habibine Makam-ı Mahmut’u ver
O’na vesileyi lutfet.
O’nu refik-i Âlâya yükselt
Bizi de affet
O’nun hatrına affet
Zatının hatrına Affet.